Antik
Deprem Mühendisliği Konusunda Gerçekler ve Bulgular
Antik deprem mühendisliği; arkeoloji, jeoloji ve malzeme biliminin kesişime noktasında
yer alan bir araştırma alanıdır
1.
Sacsayhuamán (Peru)
• Taş blokların her biri tonlarca ağırlığında
ve “kırlangıç kuyruğu” (dovetail) tipi bağlantılarla birbirine geçmiştir.
• Bazı araştırmalarda, “metal
zımbalar”dan bahsedilse de, kesin metal bağlantı kanıtı sınırlıdır; daha çok
taşların üç boyutlu oyulmuş dişlerle birbirine geçmesi ve harçsız sıkı oturması
depreme karşı dayanıklılığı sağlar.
• Yapılar, Machu Picchu gibi And
Dağları’ndaki yüksek sismik bölgelerde yüzyıllardır ayakta kalmıştır.
2. Angkor
Wat (Kamboçya)
• Buradaki taşlar genellikle harçsız
birleştirilmiş ve ek yerleri “tenon–mortise” (geçme) sistemleriyle
sabitlenmiştir.
• Bölge sismik olarak çok aktif
olmasa da, zemin oturmaları için drenaj sistemleri yapılmıştır.
3. Knossos
(Girit)
• Minoan medeniyetinin saray
komplekslerinde sütunlar çoğunlukla ahşaptı; bu da depremlerde enerjiyi
soğuruyordu.
• Zemin altı depolama ve esnek yapı
malzemeleri kullanımı dikkat çeker.
4. Didim
(Türkiye) – Apollon Tapınağı
• Büyük taş bloklar arasında “kurşun
ve demir zımbalar” gerçekten kullanılmıştır.
• Bu zımbalar hem blokları sabitliyor
hem de esneklik sağlıyordu — dolayısıyla sismik enerjiyi dağıtıyordu.
• Zımbaların çıkarılmasıyla bugün
duvarlarda görülen delikler oluşmuştur.
5. Colosseum
(Roma)
• Aynı şekilde, Roma mühendisleri de
taş blokları “kurşunla kaplı demir kenetlerle” birbirine bağlamıştı.
• 14. yüzyılda bu metalleri eritmek
için sökülünce, taşlarda hala görülebilen kare/dikdörtgen delikler kalmıştır.
Sonuç
Antik toplumlar, deneme–yanılma ve gözlem yoluyla sismik
dayanıklılığı öğrenmişlerdi.
• Taş geçme sistemleri
• Kurşun/demir zımbalar
• Esnek ahşap elemanlar
• Drenaj ve temellerde ağırlık
dengelemesi günümüzde bile modern deprem mühendisliğinin öncülleri sayılabilir.
Kaynak: Mehmet Mısırlıoğlu

Yorumlar
Yorum Gönder