İran’nın Büyük Stratejisi


Haftanın Kitabı – İran’nın Büyük Stratejisi

Article content

İran’ın Grand Stratejisi

https://magaza.kadimyayinlari.com/kitap/iranin-grand-stratejisi-siyasal-bir-tarih/


Article content

Iran’s Grand Strategy : A Political History , Vali Nasr, 408 sayfa


Energy Analyst, November 23, 2025



https://press.princeton.edu/books/hardcover/9780691268927/irans-grand-strategy

Kitap ABD’nin İran konusundaki önemli fikir üreticilerinden Vali Nasr tarafından yazılmış. Vali Nasr, MIT’den doktoralı, Mart 2012’de John Hopkins School of Advanced International Studies dekanı olarak atanmış bir İran doğumlu Amerikalı. Bakış açısı açısından ABD tarafından ve daha seküler bir çerçevesi var.

Kitap İran’daki ekolleri çerçevelemesi, hangi perspektiften, nasıl bir bakış verdiği açısından kafa açısı ve hızlı okunuyor. Politik tarih derken de, hangi olaylar sonucu hangi sonuçlar oluştu diye bir sürükleyici kronolojide anlatıyor olayları. Çok yakın döneme (İsrail’in İran saldırılarına) kadar geliyor. Kitabı 1-2 hafta içinde bitirdim. Sonra Türkçesi çıkmış, dün öğrendim. İsteyenler için onun da adresini bırakıyorum. Tanıtım için bir ücret vs almadım. Bu ay Ortadoğu kitapları var listemde, bu kitap da en iyilerinden biri.

Vali Nasr kitabında çok çarpıcı bir noktadan başlıyor. Devrim öncesi Ekim 1978’de Ulusal Cephe’nin başındaki Kerim Sanjabi ile 1963-64’te monarşiye karşı ayaklanmaya liderlik eden Humeyni, Paris’te gelecek devrim için taslak bir dökümanı tartışıyorlar:

“Belge, İran'ın gelecekteki ulusal hükümetinin yalnızca iki ilkeye dayanacağını belirtti: demokratik ve İslami olması. Yine de Sanjabi, Paris'teki toplantılarında Humeyni'nin kendi el yazısıyla bildirgeye üçüncü bir ilke eklediğini hatırlıyor: "bağımsızlık" (esteqlal)”

İran’ın bir manda ve sömürge olmamak, aynı zamanda da bir Ruscu İran-istan’a dönüşmeme ile güvenlik-kalkınma ikilemi içindeki yolculuğunu anlatıyor. Vali Nasr’ın ustalığı bu süreçte bir “Star Wars” filmi gibi karakterlerin değişimlerini de anlatması.

Ben heterojen devlet analizlerinden yanayım. Yani birbiriyle çatışan gruplar üzerinden devletlerin okunması gerektiğini savunuyorum. Burada da çok zihni rahatlatan bir ayrım yapılıyor. Bu Humeyni’nin belirlediği “İstiklal” ekseninde güvenlikçiler ile “Ekonomik İstiklal”ci kalkınmacılar arasındaki gerilimler ve bu gerilimleri nasıl yönettikleri anlatıyı çok çekici yapıyor.

Kitapta İran ile ilgili iki önemli kavram anlatının merkezlerini oluşturuyor.

1.        Stratejik savunma (Strategic defence – sacred defence)

2.        İleri Savunma

Özellikle Irak-İran savaşı sırasında kutsal savunma şekilleniyor. Burada savaşın İran’ın tercihi olmadığı ama “inandığı değerlerin” ve İran İslam Devriminin ayakta kalması için yapmak zorunda olduğu bir kutsal savaş-savunma olduğu şeklinde algılayabiliriz.

Aramızda seküler kardeşlerimiz, “aaa ayıp, iiiii irenç” diye yaklaşabilir ama adamların algısı böyle. Bu neden kutsal bir savunma, çünkü Irak savaşı için kitleleri din, diyanet, milli duygular ile hareketlendirme, sahaya sürme operasyonu. Ama “savunma” olmasının sebebi İran’ın perspektifinden “bu savaşı biz istemedik ama İslam devrimi için bir vazife biliriz” tarzı bir yaklaşım diyelim

Bu stratejik savunma beraberinde direniş (resistance) ve savunma derinliği de getiriyor: “Kutsal savunma dersi, İran'ın kendini savunmak için devrimci ideolojisine sadık kalması gerektiği inancıyla başladı. Bunun nedeni, İran'ın halkı direnmek için harekete geçirmek için ideolojiye ihtiyacı olmasıydı: Belki de bir ülkenin böylesine topyekün bir savaşa katlanmasına izin verebilecek tek şeydir. Kutsal savunma, savaş kampanyası için halk desteğine dayanıyordu. Ayetullah Ali Hamaney'in sözleriyle, "Kutsal savunma sırasında tüm ülke savaş cephesinin savunma derinliği haline geldi, her kasaba, köy, seminer ve üniversite ülkeyi ve devrimi savunma hizmetindeydi."

Bu süreçte Şah’ın ordusu bir işe yaramayınca, Humeyni, IRGC (İran Devrim Muhafızlarını) güçlendiriyor. Bugünkü “güvenlik” devletinin temel altyapısı, üst yapısı bu IRGC. Künefe modeli diyelim.

Bugün IRGC’den herkesin bildiği Kasım Süleymani gibi liderler de İran-Irak savaşında, geleneksel ordu başarısız olurken, kısmi başarılara imza atan IRGC askerleri.

İkinci kısım İleri savunma ise ABD’nin Irak savaşı sonrası (2003) başlıyor. Çünkü ABD Irak’ta başarılı olursa sıranın İran’a geleceği konusunda Assad, Jacques Chirac’ın fikirlerine de dayanıyor.

“2003'te İran, stratejik ileri savunma doktrinini (defa' pisehrou veya defa'-e roubejelo) resmen benimsedi: İran'ın, Arap dünyasında[Irak, Suriye gibi] bulunarak savunmanın zorunluluğu, ona minimum “göreceli güvenlik” (amniyat-e nesbi) sağlama zorunluluğu [olarak özetlenebilir]. İran'daki dış politika tartışmaları, ileri savunmayı İran'ın stratejik kırılganlığının gerçekliğinin bir yansıması olarak gördü: Arap ve Sünni rakiplerin ortasında, herhangi bir güvenilir ittifakı olmayan ve dünyanın önde gelen süper gücü tarafından dayatılan çevrelemeyle karşı karşıya olan bir Pers Şii ülkesi. Kutsal savunma, ulusal güvenliği desteklemek için devleti ve toplumu organize etmekle ilgiliyse, ileri savunma, bu güvenliği bölgede sürdürmek için caydırıcılığın gerekli olduğu ancak fırsatlarla mümkün kılınan daha dar bir askeri stratejidir.

İleri savunma, ihtiyaçlar ve Irak ile savaşın yirmi yıl önce yaptığı gibi kutsal savunmayla besleniyor. Bu, hem Arap dünyasından kaynaklanan tehditlere karşı koruyan hem de oradaki devletin ve düzenli orduların çöküşünün bıraktığı boşlukları dolduran bir stratejidir.”

Kısaca bir de ben özetleyeyim. Irak’tan sonra sıra İran’a gelecek ise, İran’ın gözünde artık İran’da savunma hattı etkili olmayacaktır. ABD ve müttefikleri, Irak’ta başarısız olmazlarsa sıra İran’dadır. Bu sebeple Irak’ta direniş olmalıdır. Sonra da Suriye’de. Orada rakiplerin başarısızlığı İran’ı güvenli kılacaktır. Fakat stratejideki sorun, Arapların içinde böyle bir strateji yapmak çok da kabul edilebilir değildir. Bu sebeple Filistin konusu bu konuda bir dayanaktır.

Şimdi iki tane daha noktaya değinelim. Bir tanesi bu İsrail gerilimi. İsrail’in okuduğu noktadan nükleer bir İran, “ileri savunma” ile bir nükleer gerilimi ileride yani Lübnan, Yemen vs de başlatabilir diye yansıtıyor Nasr. Çünkü ana doktrin İran’ın güvenliği “ileri cephelerden” başlıyor olunca, eldeki her silahın da ona hizmet etmesi gerekir sonucunu çıkarıyor kitaptaki anlatı.

Bu sebeple İsrail’in bu ısrarının arkasında “ileri savunma” doktrininin başarısızlığa gömülmesi var. Yoksa olay göründüğü gibi değil.

Diğer sorun ise, İran diplomatları ile asıl karar alıcı IRGC ekibi arasındaki farklar. Özünde kalkınmacılar Rafsancani ekolündeler, güvenlik ekonomik kalkınmadan gelir diye düşünenler bir şekilde yaptırımları azaltmalıyız noktasındalar.

Ama IRGC ekibinin varlığı “kutsal savunma”, “direniş”, “ileri savunma” kavramlarına dayandığından bunların hiçbirinde Batı ile iyi ilişkiler yok. Sadece kendi güvenliğini düşünen bir İran’ın bölgesel güç projeksiyonu önemli. Peki diğer bölgelerdeki projeksiyonu neye dayandırıyor derseniz, mezar yeri, türbeler, kendince kutsal mekanların korunması bir “ileri savunma” teolojisine destek oluyor.

IRGC ekolü, kitapta anladığımız kadarı ile, Ahmedinecad döneminde tüm ekonomideki etkilerini katlamış, ekonomik gelirler kontrolünde ve diplomasiden “kaybedecek” bir taraf olarak resmedilmiş. Yani şahin kesimler, taktiksel olarak diplomatları öne sürüyor. Diplomatlar bir şey beceremezse “biz demiştik”, becerirlerse de “biz anlamayız, plana aynen devam ederiz” modundalar.

Kısaca kitap çok temel, güzel bir kronoloji ve metodoloji ile bir İran resmi sunuyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geological Methods in Mineral Exploration and Mining / Roger Marjoribanks

Baz metal yataklarının uzaktan algılama ile belirlenmesine bir örnek: Hakkari güneyi…

Çatalçam (Soma-Manisa) Au-Pb-Zn-Cu cevherleşmesinin jeolojik, mineralojikpetrografik ve sıvı kapanım özellikleri

ALACAKAYA (ELAZIĞ) MERMERİNDE GULEMAN OFİYOLİTİNİN MUCİZESİ

Tectonic Triggers for Postsubduction Magmatic-Hydrothermal Gold Metallogeny in the Late Cenozoic Anatolian Metallogenic Trend, Türkiye